Gitmem çünkü gitmeyi bilmiyorum ben. Vazgeçmem çünkü vazgeçmeyi de öğrenemedim. İhanet etmem. İhanet etmeyi bilmem. Kimseyi kandırmam. İnsanları kandırmak için yeterince kötülük öğrenmedim ben. Şarkı söylemeyi karanlık öğretti bana ama hep umut dolu, Sevgi dolu, özlem dolu şarkılarım var benim yüreğimi aydınlatan.
Suskunluğum, sessizliğim, hayatı getirdikleri ile kabullenişimdendir. Kimseye asilik yapmam. Asaletimle kabul eder, kimsenin insanlığımla oynamasına izin vermem. Benim bir dilim, bana göre sevişlerim, kendime göre hislerim var. Kimseye göre hissedemem ben. Kaybetmem asla. Kayıp olmam da. Hibe ederim sadece, heba etmem.
Pişmanlar ordusunun “keşke” ile başlayan cümlelerini sahiplenmek istemiyorum. Olursa, gelirse benimdir, giderse yine bendedirlerim var. Tesadüfen karşılaşılmayan varlıklar ile öğrendim hayatımı. Bir köpeğin yanıma gelmesinin bile mutlaka bir sebebi var. Uslanmadım hiç olgunlaşmadım da. Kendimi sakladığım yerden keşfettim sadece. Ete kemiğe bürünenlerin içindeki insansızlıkları görüyorum her gün. İnsansızlıklar içinde ne kadar da zorlandıklarını, ne kadar yorulduklarını izlemek bileyoruyor ruhumu.
Tüketilen insanlıkları izliyorum. Bencilliklerinden kötü kokan insan siluetinde yaşayanları, kendinden başka hiç bir varlığa değer vermeyen hiçleri görüyorum. Şükrediyorum halime. Onlar zihnin pisliklerine itaat ederken, hayatın güzel olan yanlarını, temizliğini göremiyorlar ve pişmanlık kuyusunda karanlıkta yaşıyorlar. Temizim, şükürler olsun ki ruhu temiz biriyim. İnsan olmayı başarabilen bir varlığım.
Aşk ise en temizinden, en tutkulusundan, en benzersizinden yaşamayı istiyorum ve geldiğinde de yaşıyorum, dostsa en menfaatsizinden, en yakınından, kenarından kıyısından değil içimden tüm samimiyetimle, beklentisiz olarak, yaratılanın kutsallığına saygıyla yaşıyorum. Zıt kavramları hayatımdan çıkartabilmenin peşindeyim. İyinin olmadığı yer kötüyse, kötüye ihtiyacım olmadığını bildiğim için adını anmamayı öğreniyorum. Sakin adımlarla ruhuma ulaşıyorum. Beynimi, insanlığımı şekillendirmek için kullanmamayı öğrendim. Kendime yakınım artık. Kimsenin hayatına eşlik etmiyor, kendi hayatımla meşgulum.
Terk etmiyorum ama terk edilmek ne demek iyi biliyorum. Terk ettiğini sanan, arkasını dönüp giderken bir başlangıca neden oluyor hayatımda. Her seferinde bir öncekinden daha fazla arınmış ve güçlü yaşıyorum. Kırıldığım yerlerden yeni filizler çıkartıyor, köküme daha da bağlanıyorum. Kendini sevmeyi unuttuğunu anlıyor terk edilen. Sırf bu yüzden bile tesadüf değil, sebeplerle dolu bu hayatın içinde olduğunu fark etmeli insan.
Affetmediğin, kin duyduğun, artık sevmiyorum dediğin insanlarla geçmişine bir bakar mısın? Sırf senin istemediğin, sana benzemeyen, sana göre olmayan bir gidiş için yaşanan onca anı çöp mü olmalı şimdi? Sen adını aşk koydun diye o da sana aşk mı demeli mutlaka? Bu menfaat olmaz mı? O sana bana aşk de demedi ki? Sen istedin diye aşk oldu o. Sen istedin diye kötü ve terk eden belkide. O kendisi için ne istedi sordun mu hiç? Kim suçlu? Kim cezalı? Ceza nedir? Senden bir tane daha yok. Ondan bir tane daha olmadığı gibi gerçek bu işte. Kabul etmeli, sadece benzeriz, yakınız ve birbirimize ihtiyacımız var ama asla aynı olamayız. Aynı olmayı bekledikçe kaybederiz.
Sen sev istediğin kadar, bırak karşındaki de kendince yaşasın her ne yaşayacaksa. Ben gitmem ama gidemem. Hiç kimseden gitmem. Unutamam, kötünün olmadığı anıları da en acıklı olanları da kendim yaratıyorum.
Sen git, ben buradayım diyebildikleriniz olsun…